03.05.2025
“BENİM İŞİM, CEKETİ ÇIKARIP KOLLARI SIVAYACAK OLANI İÇERİDEN ÇIKARMAK”
“EKREM BAŞKAN, TAYYİP BEY’İN BUGÜNE KADAR ATADIĞI HERKESİ YENDİ”
“SARAÇHANE’NİN DÜNKÜ MAĞDURU BUGÜN ZALİM OLMUŞ”
“TAYYİP ERDOĞAN İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE; EKREM İMAMOĞLU’DUR”
“MEVLANA, BÜTÜN FANİLERE GÜNÜ GELİNCE YERİNE BİR BAŞKASININ GELECEĞİNİ SÖYLÜYOR”
“ALLAH AKIL FİKİR VERSİN DE ALIN GÜRLEK MEVLANA’YA SORUŞTURMA BAŞLATMASIN”
“KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA. YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Konya’da ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Kılıçarslan Kent Meydanı’nda gerçekleştirilen mitingde yaptığı konuşmada, “Konya, güzel Konya, şefkatli Konya. Kendine sığınanı kovmayan, kucak açan, kavrayan Konya. İtmeyen, çeken Konya. Kovmayan, çağıran Konya. Uzak değil, yakın tutan, bağrına basan Konya. Sana geldik Konya, merhaba. Zalimin kibrinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkıp yukarıdan bakanlara karşı milleti oy zamanı baş tacı yapıp, sonra unutanlara karşı; yukarıdan milleti karınca gibi görenlere karşı o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya, merhaba. Bugün dostun evindeyiz. Adalet, önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil; Konya’nın vicdanıyla, hakkaniyetiyle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz” dedi. Özel, şunları söyledi:
“KAVGAYA DEĞİL; KUCAKLAŞMAYA, HELALLEŞMEYE GELDİK”
“Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı’ndayız. ‘Konya’ya gideceğiz’ dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı’nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki, ‘Kılıçaslan mı?’ Dedik, ‘Evet.’ ‘Tayyip Bey bile kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken, Kılıçaslan’da miting mi olur?’ dediler. ‘Olur’ dedik. ‘Çünkü biz Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, Konya’nın huzuruna, Hz. Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz. Bağrına basar bizi Konya’ dedik. Konya’ya İstanbul Başakşehir’den, geçen hafta Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince ‘İstanbul’da Başakşehir’de de toplanacağız’ deyince de, Konya’yı özleyince de dediler ki, ‘Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz.’ Bir şeyde anlaşalım. Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki yuhalamak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya, o namussuzu yuhalayın. Çünkü Konya bilir. Ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak, ona değil kalanlara da ama en çok yaradana saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında yaradanın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye, hiçbirine yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil; kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik. Yıllarca Konya’da yüzde 7 oy da aldık, 9 aldık. ‘Çok aldık’ dedik; yüzde 11-12 oy aldık. Millet takdir etti, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık. Ama suçu hiç başkasına atmadık, Konyalıya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. ‘Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz. Anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız’ dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan biricik Tuzlukçu Belediyesi’nin yanına Akşehir’i eklerken, Seydişehir’i eklerken, Ereğli’yi eklerken, Cihanbeyli’yi eklerken, hep Konya’nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik. Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi. İl başkanımız aradı. Dedik ki, ‘Asla büyütmeyin. Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta şikayetçi bile olmayın.’ Ama bir yandan bu kenti şehr-i emini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı tuttu dün ‘Efendim haberler yalandır. CHP’nin uydurmasıdır. Böyle bir şey yoktur’ demeye geldi. Sonra iş çıktı ki iki kişi elinde silahla havaya ateş edip, küfürler edip, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra ben serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, ‘Şikayetçi olmayalım’ dediğimiz bir vakayı ‘Yalan’ diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.”
“BİZ ÇOK ÇEKMİŞTİK, BİZE YAPILANI KİMSEYE ETMEMEYE KARARLIYDIK”
“31 Mart seçimleri, Konya’da büyük bir başarıyı yakalamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün 47 yıldır olamadığımız bir şekilde, ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’ini yönetecektik. Bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk kez yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne çevirdi. Seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada, hepiniz şahitsiniz ki kibir değil tevazu göstereceğimizi, bunu bir zafer olarak değil bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. ‘Kornalara basmayalım, davullar çalmayalım. Bize yapılanları yapmayalım. Kimseyi rahatsız etmeyelim’ dedim. Dedim ki, ‘Bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir, herkestir.’ Hatta o gece şunu hatırladım. Tayyip Bey’den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü daha itirazlar sürerken, gevrek bir gülüşle ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ demişti. Hakimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş hem yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın… Seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler. Çıkıp da ‘Bir kusur ettiysek affola’ demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona ‘Bay bay’ diyen ve oradaki kitle ile rakibine alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık. Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara’ya topladığımızda onlara şunu söyledik: ‘Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin altın anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru ve dürüst yönettiğinizde, çalışkanca yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısacası halkçı belediyeciliği yaptığınızda o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır.’”
“EN ÇOK KONYA VE KAYSERİ’DEN KARŞILIK BULDUK”
“Madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk. Bizden kavga, polemik değil hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik. Artık emekli maaşını; açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorunlarını, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Madem ki birinci partiydik. Gençlerin umutlarını artırmalıydık. Madem ki birinci partiydik. Emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik. Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik. Bir telefon almadık. Yeni yıl oldu. Cumhurbaşkanı herkesleri aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçim kazandım, tebrik etmedi. Ama artık ikinci parti değildik. Artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda, bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Bayramın ilk günü bütün genel başkanlarla birlikte partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan’ı aradım. Konuştuk. Randevulaştık, makamına gittim. Davet ettim, partimizde ağırladım. Bunu soranlara, ‘Ne yapıyorsunuz acaba?’ diye soranlara ‘Normali budur’ dedim. ‘Normalleşme’ dediler. ‘Evet’ dedim, ‘Normalleşmeliyiz. Şehit cenazesinde, birbirinin elini sıkmayan iktidar ve muhalefet olmaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan bir siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfreden genel başkanlar olmaz.’ Konya’da yok ki. Konya’da AK Parti’nin üyesi CHP’linin cenazesine koşturur. CHP’nin üyesi AK Partili’nin iyi gününde, kötü gününde komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya ve Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiri ile kavga eden değil birbiri ile hizmette yarışan bir iktidar - muhalefet ilişkisi görmesi, milletin takdirini kazanıyordu.”
“ERDOĞAN’A ‘NE OLDU DEPREM BAKANLIĞI?’ DEDİM, DÖNÜP BAKMADILAR”
“Maalesef geçen zaman şöyle bir şeyi yaşattı. Geçen sene Temmuz’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yerel seçimin de üstüne çıkınca, ‘emanet’ denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti yüzde 30’ların altına doğru yuvarlanınca, dediler ki ‘Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil hizmeti düşünen, birbiri ile polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, daha iyisi nasıl yapılır diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor.’ Örneğin dün soruyor bana. ‘Ey CHP Genel Başkanı’ diyor, ‘Deprem için ne yaptın?’ Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyelerimi kentsel dönüşüm için, dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama esas ben ne yaptım? Erdoğan ile görüşmemizde ‘Türkiye deprem ülkesi, İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini Deprem Bakanı diye ata. Depreme bakanlık kur. Dön bizden Bakan Yardımcısı iste. Sırf bizden değil; MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’teki grubu bulunan partilerden. Bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım. Çalışalım. Belediyeler bende, Genel irade sende. Deprem belası gelmeden, gel el ele verelim’ dedim. Notu aldılar, Ses etmediler. Bir dahaki görüşmede ‘Ne oldu Deprem Bakanlığı?’ dedim, dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum. Ama bu kasımda, ama gelecek sene, elbette gelecek o sandık. Elbette milletimiz takdir edecek. Cumhurbaşkanımızı, Ekrem Başkanı seçecek. ‘Partinin Genel Başkanı olarak ne istiyorsun?’ Vallahi bir şey istedim. ‘Ne istiyorsun?’ Gençler diyor ki ‘Ceketi çıkar, kolları sıva.’ Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içerden çıkarmak. Ekrem Başkan’ı çıkaracağız. Ekrem Başkan duyuyor musun? Konya’da 100 binler ‘Ekrem Başkan’ diye bağırıyor. O zaman bunun zamanı geldi. O zaman şunu tekrar edelim. ‘Erdoğan adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olsun istiyorum.’ Alkışlar Ekrem Başkan’a. O da hücresinden Konya’yı alkışlıyor. Doya doya, doya doya. Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkan’dan isteyeceğim bir bakanlık var, o da Deprem Bakanlığı’dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz.”
“O GÜNDEN BU YANA BELEDİYELER SALDIRI ALTINDADIR”
“Bu sadece bir örnek. ‘Emekliye asgari ücret verin’ dedim, ‘Veremeyiz! dediler. ‘Asgari ücreti 30 bin yapalım’ dedik, ‘Para yok’ dediler. ‘Gençlerin ümidini tüketmeyin, gençlerin kredilerini geçinecek kadar bir para yapın’ dedik, ‘Yapamayız’ dediler. ‘Barınma sorununu çözün’ dedik, ‘Kaynak yok’ dediler. Ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, ‘Bu iş CHP’ye yarıyor’ dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti’den aldığımız belediyelerin SGK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte altı yıl, sekiz yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar, aşevinin bağışına, Kent Lokantaları’na, kreşlere, Anne Kart uygulamasına, Mansur Başkan’ın sosyal proje desteklerine engel olmak için, mani olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi. Evet, Konya’ya açık açık konuşmaya geldim. Dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baş tacı yaptığı milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim Konya’ya. Şikayete geldim. Ve geçmişte bir çok tartışmalı kararı almış sonra siyasete atılmış, Bakan Yardımcılığı yapmış birisini İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasa’ya açıkça aykırı. Hakimler, savcılar siyasete girerse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle Anayasa’yı ayakları altında çiğneyerek İstanbul’a AK Partili bir siyasetçiyi Başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler madden, manen silkelendiği gibi hukuken de taciz altındadır. Saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, Akbil’den, ondan bundan sorgulandı mı? Evet. Yargılandı mı? Evet. Suçlu bulundu mu? Evet. Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey’in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece, sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş, o durumda bile Tayyip Bey İBB’den çıktı, Saraçhane’de mitingini yaptı, davul ile zurna ile cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak ona bile karar verdiler. Ama o günün, Saraçhane’nin o günkü mağduru bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya, bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan’a? Yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı?”
“AİLEYLE, ÇOCUKLA, EŞLE UĞRAŞIYORLAR”
“Şimdi bakın, tutmuşlar o zamanlar olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, çocukla, kayınbiraderle uğraşma var. TRT’den hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT’den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce Yolda Mansur Başkanımızla konuştuk, biraz önce yolda. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Soruşturma, hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT’yi açarsınız, A Haber’i açarsanız, CNN’i açarsanız. Bunların kanallarını açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira, gizli olan bilgiyi bırakın dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum. Biz kendimize, adayımıza, Başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçek bir yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddialarının iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız hodri meydan. Mahkemeye yayınlayın TRT’den, görsün millet. Ne iftira, ne gerçek? İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, ‘Hadi bakalım’ deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan’la savaşa yollayınca, 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart hem bir yıl önce İstanbullunun 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği belediye başkanına darbedir, hem de 23 Mart günü 15,5 milyon vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunlu olmadan, ellerinde bastonları ya da karnında bebesi ile sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın aday gösterdiği Cumhurbaşkanı Adayımıza milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır. İşte her zaman darbeler askerden gelmez. Bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajla gelmez, bazen de böyle savcı cübbesi ile gelir. Darbenin her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın attığı kurşun yaralar ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da acı duysak da günü gelince bunun hesabını soracağız TRT’yi yönetenlerden. Soracağız. Ancak elbette hukuk önünde, adil yargılanarak CHP’li birini savcı yaparak değil, en dürüst, en başarılı, en çalışkanların terfi ettiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin yüzde 20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi yüzde 80’leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP’ye değil, yargıya hesap verecekler.”
“KONYALILARIN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKIYORUM”
“Hatırlayalım mübarek Ramazan gününde iftar sofrasındayken hepimiz, ben Ankara’da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında. Siz Konya’nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken, Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu: ‘Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın. Bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler. Şimdi bir ay değil, bugün 45’inci gün. Verdiği sürenin üstünden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan. Ben Konya’dayım, ben meydandayım, ben Kılıçaslan’dayım, Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Gözünün içine bakıyorum. Peki, sen gerçekten senden korkmayan, Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp ‘Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir’ diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun? Pazara gidebiliyor musun? Konya’ya gelip bu milletin halini nicedir sorabiliyor musun? İşte öyle bir noktadayız. Şimdi Konya’da bir şey yapacağız. Tayyip Bey’in gözünün içine bakıp ondan değil, Allah’tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizinle paylaşacağım. Bu kişi Tayyip Erdoğan Belediye Başkanıyken İstanbul’da Belediye Meclis Üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane’de yanı başında. Onu cezaevine yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek, çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı, gitmemeliydi. Üç aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen Belediye Başkanı, Ali Müfit Gürtuna. Hatırlıyor musunuz? 98’den 2004’e kadar altı yıl belediyeyi yönetti. Bir yıl Belediye Meclisinden seçilerek, beş yıl İstanbullular tarafından seçilerek. Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki, ’Bu soruşturmaya millet ikna değil. Tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, ‘Siz onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz’ denmiş, olmamış. ‘Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım’ denmiş ama bu iş yanlış olmuş’ diyor. Burada Konya’da Ali Müfit Gürtuna’yı nereden geldiği belli, siyasi kararı belli. Ancak bugünkü durumu Tayyip Bey’in yerine gelen ve bir sefer de İstanbullular tarafından seçilen bu belediye başkanı bütün her şeye bakıp da ‘Bu iş yanlış olmuş’ diyorsa işte vicdan, işte insaf, işte ahlak.”
“GENÇLER SESLERİNİ DUYURMAK İSTİYOR"
“Burada Konya’nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana, sadece CHP’liler değil hiç şüphe yok ki İl Başkanım da bahsediyor. Bu meydanda sadece CHP’liler yok. Artık Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya’dan vicdan sahibi güzel insanlar var. Ve gençler diyor ki ‘Hak, hukuk, adalet.’ Burada 45 gün sonra Ekrem Başkan hem ailesinin, hem eşinin dostunun, hem milletin gözüne bakabilirken meydanlar 100 binler, milyonlar olup ona destek olurken bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın kısaca hatırlatayım. Bir anket yapıldı, bu iddialara inananlar sadece yüzde 25, dört kişiden biri. Dokuz ankette ortalama yüzde 26,5. En yüksek olanında 29, bilemedin 30. Milletin 10 kişiden 2,5 kişinin, zorlaşan üç kişinin inanıp gerisinin inanmadığı bu iddialarda öyle rezil iftiralar duyduk ki, insan diyor ki ‘Bu nasıl terazi kefesi yok, bu nasıl harmandır mahsulü yok.’ Diyor ki ‘560 milyarlık yolsuzluk.’ Bunu TRT’ye yazdı, bunu CNN’e yazdı. Gece gündüz onu konuşturdu, çıktık açıkladık. Dedik ki ‘Bu ne büyük yalan. İBB’nin altı yıldır yönetiyoruz, altı yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar. 560 milyar çaldılar diyorsun yüzde 70’i personel ücreti, ücretler ödenmiş. Hiç asfalt dökülmese, personele hiç maaş verilmese, o kadar hizmet yapılmazsa bu kadar yardım yapılmazsa hepsi toplasan 497, sen 560 milyar yazmışsın ekrana.’ Sustular. Ama özür yok, tövbe yok. Sustular. Diyor ki ‘İBB’nin bütçesinden bin 200 telefon aldılar, CHP delegelerine dağıttılar.’ ‘Bin 200 değil’ dedik, ‘120 değil, 12 değil, bir tanesini ispat edin hepimiz gereğini yapacağız’ dedik. Sustular. Özür yok, tövbe yok. Ama at yalanı dönüp sayalım inananı. Kameraya bir tane valiz çıkmış, aha böyle bir valiz, bunu görmüş diyor ki ‘Bunun içinde para var.’ Üç gün gece gündüz ‘Para var.’ Açtık valizi, içinden ne çıktı? Ali Müfit Gürtuna zamanında değil, ondan hemen sonraki yönetim zamanında alınmış jammerlar çıktı. AK Parti büyükşehiri yönetirken makam aracının peşinde jammerlı araç geziyor. Ta biz alana kadar. ‘İçinde jammer var’ dedik, başladılar ‘Jammer kullanmak doğru mu, yanlış mı?’ Onu tartışıyorlar gündüz gece. İki şey söyleyeceğim. Bir; neden jammer kullanıyor? Mevcut Cumhurbaşkanı neden jammer kullanıyorsa, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor. Kardeşim bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinlediler, jammer açtın. Şimdi bu memlekette anket yapıyorsun, toplumun yüzde 70’i ‘Dinleniyorum’ diyor. Köşede adam poğaça satıyor, telefonum dinleniyor diye WhatsApp’tan konuşuyor. Sen Ekrem İmamoğlu’na ‘Neden jammer açıyorsun, seni rahat rahat dinleyemiyorum’ diyor. Tayyip Bey sen niye açıyorsan gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim. Esas söyleyeceğim ise bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler, Allah’tan korkmazlar. Hani günlerce ‘Çantada para’ diyordunuz, hani nerede para, bu nasıl iftira, bu nasıl iftira, bu nasıl iftira? Rahmetli Kadir Topbaş’ın aldığı jammeri kullanıyor diye Ekrem Başkan’a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum. Siz onun içinde jammer olduğunu bile bile, üç gün-dört gün bir yalanla bu millete attığınız iftira var ya eninde sonunda mahkeme-i kübrada sizin karşınıza çıkacak kardeşim. Eninde sonunda.”
“GERÇEK GÖRÜNTÜLERDE POLİS KARDEŞİMİZE BİR ŞEY OLMADIĞI ORTADA”
“Dedim ya ‘Bu kadar yalanın hesabı elbet sorulacak. Hiçbir yerde olmasa mahkeme-i kübrada. Bugün Konya’ya geldik, Hz. Mevlana’nın Konya’ya gelişinin 797’nci yılı. Huzura vardık, huzur bulduk. Konya yolculuğundan önce, dün akşam Mesnevi’ye bakarken, bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor hepimize. Der ki Mevlana Mesnevi’de, ‘Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki benim için kuyu kazıyorsun. Ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin.’ Ben buradan Sayın Erdoğan’a şunu hatırlatıyorum. Kuyu kazma ki kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki eskiden ‘Ergenekon, Balyoz’ dediler. Dedik, ‘Ayıptır, iftiradır, kumpastır.’ Ben kitap yazdım ‘Balyoz Kumpası’ diye. O günlerde o savcıya kendi arabasını veriyordu. ‘O değil savcı, bunun savcısı benim’ diyordu. Ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, bizim kitabın adını kullandı. Ama ne hakkımızı teslim etti, ne telif hakkına saygı duydu. Dedi ki, ‘Milli ordumuza kumpas kurmuşlar.’ Dedi ki, ‘Aldatıldım. Milletim ve rabbim beni affetsin.’ O gün yaptığından af görmesi için bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün gene var. Ama bir de şunu söyleyeyim ki o gün olduğu gibi ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin. Bu millet bu sefer seni kurtarmaz ondan. Bu güzelim meydana gelin diye, burada güvenle toplanın diye emniyet mensuplarımız üstün gayret gösterdiler. Bu polis kardeşlerimden birini sanki bu otobüs ezmiş gibi yalandan görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntü istedik. Vermemek için kaçıyorlar. Emniyetten görüntüyü istedik, ‘Bizden aldılar, savcılıkta’ diyorlar. Arabanın gerçek görüntülerinde polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada. Ama gece - gündüz bu yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum: Bir gün cesaretin varsa, bir gün polis lojmanlarının olduğu yerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, o sonucu birlikte göreceğiz. Kaskını yastık yapıp uyuyor devletin polisi. 12 saat çalıştırıp, ‘12 saatte dinlen geri gel’ diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş fazla vermiyorsun. Karnı acıkıyor, kumanyayı geciktiriyorsun. Hep aynı kumanyayla; kuru ekmekle, yarım ekmekle, ayranla öğün geçiştirtiyorsun. Bu polis kendisine kim sahip çıkıyor, onu da biliyor. Kim eziyet ediyor, onu da biliyor. Polisimizin de alnından öpüyorum, tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum. Sen utanmadan, hem de ders almadan, İstanbul’da yasakladın. Saraçhane’de milyonlar toplandık. Tüm Türkiye’de yasakladın. Şimdi meselenin özü şu: Yasaklamışsın, Çağlayan’a 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. Vapur yok, metro yok, otobüs yok. Köprüleri kaldırmışsın, 1 milyon 200 bin gitmiş. 81 ilde sokaklar dolmuş, taşmış. Konya’da cesaret, her türlü korkuyu aşmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor. Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ün açtığı birinci Meclis’ten Atatürk’ün kabrine yürüyecek. ‘Buradan toplanamazsın, buradan yürüyemezsin’ diyor. Orada toplanacağım belli, yürüyeceğim belli. Yürürken diyoruz ki, ‘Polisleri sakının ama önünüzde barikat varsa da yıkın aşın.’ Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.”
“BU MİLLET EKREM BAŞKANI SANA TELEF ETTİRMEZ”
“İşin önemli bir noktası da şu: Bu anketler yüzde 25 çıkınca, yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon millet ikna olmayınca, Sayın Erdoğan’ın atadığı dolmakalem mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler… Bu sistem sekreterleri İçişleri Sekreteri, Dışişleri Sekreteri... Koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar, ‘Efendim yapılan bu iş hukukidir. Yargılama bağımsızdır. Bizimle ilgisi yoktur.’ Tam bunlar bunu söylerken ne oldu biliyor musunuz? Allah şaşırttı. Çıktı dedi ki, ‘Bakalım Cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP’li telef olacak.’ Yuhalamayalım da yahu Sayın Erdoğan, ben uğraşıyorum yuhalamasınlar diye, sen de uğraşıyorsun yuhalasınlar diye. Yapma yahu. Böyle bir şey olur mu? Yahu Allah’ın adamı, telef lafını artık bırak insanları, ‘Hayvanlar için kullanılmasın’ diyor hayvanseverler. 50 tane hayvanımızı kaybettik. ‘Hayatını kaybetti’ deyin, ‘Telef oldu demeyin’ diyor. O, ‘Ekrem Başkanı telef ettim. Gerekirse Özgür’ü de ederim. Karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim’ diyor. Ben olacağı söyleyeyim. Bir kere bütün Konyalıların… Bilhassa bariyerlerin dışında, o bariyerin arkasında, belki parti üyesi değil, belki hiç oy vermedi ama bugün bize kulak verdi. O güzel insanların huzurunda diyorum ki… Bu telef, itlaf aynı kökten kelimeler bunlar. İnsana söylenmesi ayıplı. Asla söylemeyiz, ağzımız varmaz birilerini telef etmeye; yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek. Bu manalara da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim. Bu millet büyüktür, bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine Cumhurbaşkanı eder onu. Geçen, dün değil evvelsi gün. Ekrem Başkan’ın yanındaydım, Perşembe günü. Saat 15-16 suları. Tam da bu lafı edeli birkaç gün olmuş. Girdim, ‘Duydun mu başkan?’ dedim. ‘Duydum, ben utandım’ dedi. Dedim ki ‘Böyle laf olmaz. Ne yapıyor bu?’ Dedi ki ‘Aynı anda kendini hem ihbar ediyor, hem de itiraf ediyor.’ Artık hiçbirimizin bu dosyanın siyasi olduğuna, savcısının siyasi olduğuna, talimatı Erdoğan’dan aldığına ve bu meselenin bir sonraki Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanı Adayımıza darbe olduğuna kimsenin şüphesi yok artık. Kimsenin şüphesi yok. Şimdi kimse, miting meydanının içindeki kimse elini kaldırmasın. Dışarıdan izleyenlere diyorum, dışarıdan izleyenler. Bu hukuki yargılama, bu yapılan yargılama hukuki ise hiçbir şey yapmayın. İnanmıyorsanız, darbe ise bu kardeşinize bir el sallayın. Çekiyor musun, çekiyor musun? Çek bakalım milyonları, çek bakalım Konya’nın vicdanını. Hadi çok istiyorsunuz, siz de sallayın. Siz hiçbir şey yapmayın. Buranın fotoğrafını çek. Gelip de buradan bizi izleyen, daha birinize randevu vermeyeceğim. Ama milletvekili, ama il başkanı ama belediye başkanı. Madem ki bu kalabalığa karışmazsın, çek fotoğrafı, Özel Kalem’e talimat, altı ay buradaki kimseye randevu yok. Hadi bakalım. Sanki para alıyoruz, gelmiş biletsiz buradan izliyor. Birinizi almayacağım yanıma hepinizi gördüm. Tek tek. Bunlar Parti Üyesi. Parti Üyesi olmayan burada. Konya’nın evladı burada. Partinin Belediye Başkanı oradan izliyor beni. Bu ekiple selfie yapacağım bastıracağız, Ekrem Başkan’a götüreceğim.”
“KUL HAKKI YİYOR, İFTİRA EDİYOR”
“Şimdi bir husus var, bir husus var. En önemli şey bence. Bir yandan bakın Ekrem Başkan küçücük bir zindanda, ama gönlü yedi kat yukarıda. Çünkü neden? İçi rahat, kendinden emin. Sizin ona sahip çıkmanızdan da çok memnun. Ama biri var sarayda oturuyor ama yerin yedi kat dibindeymiş gibi davranıyor. Niye? Çünkü biliyor kul hakkı yiyor, iftira ediyor, günaha giriyor. Şimdi bu hafta İtalya’ya gitti Erdoğan, İtalya’da Meloni ile görüştü. Meloni kendisine özel olarak teşekkür etti. Dedi ki Meloni, ‘Sığınmacıları Türkiye’de tuttuğu için Erdoğan’a teşekkür ediyorum. Türkiye olmasa Suriyeli sığınmacılar Avrupa’yı istila edecekti.’ Buradan, Konya’dan Erdoğan’a sesleniyorum. Sana Meloni’nin teşekkür etmesi değil, Konyalıların teşekkür etmesi lazım. Niye o teşekkür ediyor? Sen işini iyi yapsan Meloni’den değil Konyalılardan teşekkür alırsın. Dünya kadar sığınmacı buraya geldi ve şimdi ne oluyor? Trump diyor ki ‘Gazze’yi boşaltacağım’ diyor, ‘Filistinlileri etraftaki dört, beş ülkeye dağıtacağım’ diyor. ‘Buraya Las Vegas yapacağım’ diyor. ‘Beğendim, çok güzel.’ Oraya oteller koyacakmış. Kumarhaneler koyacakmış. Gazze’yi Filistinliler’den alacakmış. İki şey var. Birincisi öyle deli numarası yapıyor ama Gazze’nin önünde Avrupa’ya yetecek 100 yıllık hidrokarbon var, doğalgaz var, onun peşinde koşuyor. Bunu bilelim. Yani bunu bilelim ve Trump öyle deli deli konuşuyor demeyelim. Trump Filistin’in önündeki doğalgaza göz dikti diyelim. Netanyahu ile birlikte oraya çökecekler diyelim. Filistin davası rahmetli Ecevit’ten beri, Yaser Arafat’la olan muhabbetinden bizim davamızdır. Ecevit’i anınca Konya’da Necmettin Erbakan’ı anmamak olmaz. 1974’te Kıbrıs işgaldedir, EOKA, Kıbrıs’ın çeteleri Kıbrıs’ta cinayetler işlemektedir. Her gün Kıbrıs’ta kan dökülmekte, zulm olmaktadır Orada bir evde bir anne üç çocuğunu kesilmiş halde, babası küvette bulmaktadır. Burada bir çocuk ‘Anne bize de mi gelecekler?’ deyince annesi ona ‘Merak etme kızım, onlardan önce bizimkiler gelecek’ demektedir. Ve işte 1974 Temmuzunda o çeteler gelip de bu kızı da kesmesin diye İngiltere ‘Olmaz’ dedikçe, Amerika ‘Sakın ha’ dedikçe, bütün dünya ‘Sizin karşınızdayız o operasyonu yaptırmayız’ dedikçe, hem Bülent Ecevit, hem Erbakan, Dışişleri Bakanı orada. Baktı orayı halledemiyor aralarında anlaşmışlar, sloganı, şifreyi. Buraya bildiriyor. Diyor ki ‘Ayşe tatile çıksın.’ Öyle deyince, Ayşe tatile çıkıyor. O kız bir bakıyor yukarıdan yağmur gibi Mehmetçik yağıyor. Paraşüt indirme tugayı yavru vatanın, canım Kıbrıs’ın üzerine yağmur gibi yağıyor. O kız dönüp ne diyor biliyor musun annesine? ‘Anne, bizimkiler, bizimkiler’ diyor. Konya o gün Kıbrıs’ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit, bizimkiler. Bugün Kıbrıs’ı satan Recep Tayyip Erdoğan. Bugün gitmiş Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapmış, onu orada açıyor. Kıbrıs’a da kendince akıl veriyor, güya bir taraflara da ayar veriyor. Kardeşim biz Türki Cumhuriyetler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanısın diye beklerken bunun için çalışırken bunun için denirken Türki Cumhuriyetler Güney Kıbrıs’ı tanıyor, Türkiye’yi işgalci sayıyor. Bu Erdoğan da Trump’tan korkusuna sustukça susuyor. Yazıklar olsun bu işe, yazıklar olsun. Bu yüzden Konya’ya geldi arkadaşlar. Dört, beş gündür Konya’dalar. Sokakta geziyorlar. Cami avlusunda da sohbet ediyorlar, kır kahvesinde de. Gidiyorlar parkta oturan amcanın yanında oturuyorlar. Diyorlar ki ‘Özgür Özel geliyor. Hoş geliyor, gider dinler misin?’ Kimi diyor ‘Giderim’ kimi diyor ‘Televizyondan dinlerim’ kimi diyor ‘Gidemem.’ ‘Ne konuşsun?’ diye sorunca diyorlar ki ‘Özgür Bey Filistin’i konuşsun, Kıbrıs’ı konuşsun.’ Bu Konya’nın bu duygusu var ya, bu duyguyla duygulanmayanlar artık evlerinde otursun. Artık evlerinde otursun.”
“KENDİ İFADESİYLE RAKİBİNİ ‘TELEF’ ETMEK İÇİN 2.2 TRİLYON HARCADI”
“Bugün Konya’dayız, sona doğru geliyoruz. Ama bitirmeden önce iki önemli hususu hatırlatıyoruz. Bu operasyon 19 Mart operasyonu Ekrem Başkan ve arkadaşlarımızın içeri atılması. Bir sebepten yapıldı, Tayyip Erdoğan’ın bundan önce atadığı dört kişiyi biri Beylikdüzü’nde, iki kez Binali Bey bir kez de Murat Kurum’u her seferinde farkı artırarak yendiği için ve bir milyonun üzerinde farkla yine İstanbul’u kazandığı için, Tayyip Erdoğan için büyük tehlike. Ekrem İmamoğlu olduğu, öyle gördüğü için bu operasyon yapıldı. Peki bedelini kim ödüyor? Ekrem Bey yatarak ödüyor. Ama içeride çalışıyor, didiniyor, hazırlanıyor. Aileleri ödüyor. Çoluk çocukları ödüyor. Ama esas bedeli bu ülkedeki herkes ödüyor. Tam 55 milyar dolar sattılar şu ana kadar ne için? Ekran Başkan’ı içeride tutmanın bedeli. Bu 2.2 trilyon demek. Yani her birimize dün akşam Konya’da yenidoğan çocuğu da bugün 104 yaşında Konya’da evinde oturan amcayı da. Hepinizi, 86 milyona bölüştürsek kişi başı 25’er bin lira para yapıyor. 25 bin lira. Asgari ücretten bile fazla. Yani hepimizin cebinden bir asgari ücretten fazlasını aldılar, sırf bu korku için harcadılar. Bu paranın sadece 10’da biriyle, sadece 10’da biriyle bütün emeklilere 30 bin lira maaş verebilirdik. Yani en düşük emekli maaşını 30 bin lira yapardık, bu paranın 10’da biri yeterdi. Öyle bir aylık değil, bir yıllık değil. Bu ay yapardık ve 30 bin lira kalırdı, bu paranın 10’da biriyle. Bu paranın yarısıyla Türkiye’deki bütün çiftçilerin bankalara olan borçlarını ve faizlerini kapatırdık. Yani 2.2 trilyonun 1 trilyonu bütün borçları silmeye yeterdi. Ve bu parayla atanmayan daha önce 64 bin öğretmen vardı Tayyip Bey Bülent Ecevit’e, rahmetli Ecevit’e çatardı. ‘Madem atamayacaksın niye okuttun be adam?’ Bugün 1 milyon atanmayan öğretmen var. Madem atamayacaksın, niye okuttun be adam? Bu parayla 1 milyon öğretmeni atar, üç yıllık maaşını da peşin olarak yatırabilirdik. Bu kadar büyük bir para… Bu kadar büyük para sadece koltukta kalmak için, rakibini elemek için, kendi ifadesiyle ‘telef’ etmek için harcadığı bir paradır. Ama bu paranın da hesabı sorulur. O civan, yiğit, mert adam da günü gelir; Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur.”
“BUGÜNDEN SONRA KONYASPOR’U TUTACAĞIZ HERHALDE”
“Konya, yıllarca AK Parti’ye, Erdoğan’a oy verdi. Bunlar oy aldıkları şehirleri kendi kaleleri bildiler. Ayıptır söylemesi çantada keklik bildiler. O yüzden Konya’nın sorunlarını çözmek yerine ‘Nasılsa Konya bizden’ deyip, Konya ile pek fazla ilgilenmediler. Bu sorunların en başında Konya’nın su sorunu geliyor… Vallahi siyasi hayatımın yani 2,2 milyon Maltepe filan özel mitingler de bir şehre gidince en kalabalık Manisa’da oluyor diye Manisaspor’u tutuyordum. Bugünden sonra Konyaspor’u tutacağız herhalde. Kentlerin birbirine benzer sorunları var. Bu iktidar değişmeden çözülmeyecek. Yoksulluk, işsizlik, gençlerin gelecek kaygısı… Ama bir de şehirlerin kendine özgü sorunları var. Bu iktidar değişmezse Konya’da bu sorunlar kesin çözülmeyecek. Örneğin bu susuzluğa karşı ben milletvekilinizden dinliyorum, Meclis’te konuşmalar yapıyor. ‘Mavi Tünel vardı’ diyor. ‘Konya Ovası Projesi, KOP vardı’ diyor. Ne oldu? Erdoğan her geldiğinde eskiden bu meydanda, şimdi küçük meydanda çıkıp Konyalıların karşısına, ‘Konya’nın 50 yıllık su ihtiyacını çözdük’ diyor. Konya’nın su ihtiyacı yıllık 6,5 milyar metreküp ve 4,3 milyar metreküplük su dışarıdan sağlanıyor. Geri kalan 2,2 milyar metreküp su mecburen yeraltından çekiliyor öyle mi? Yeraltından çekilince bu AK Parti geldiğinde Konya’da 100 tane obruk yoktu, şimdi 3 bin tane obruk oluştu. AK Parti geldiğinde 18 metreden, 30 metreden, 50 metreden çıkan su, şimdi 500 metreden, 600 metreden derin kuyu sondajları ile zor çıkıyor. Dünya kadar masraf ediliyor. Bu sorunları Konyalı çiftçiyi perişan ediyor. Buğdayın maliyet masrafları ortada. Maalesef Türkiye Konya’daki buğday, hububat üreticisine vermesi gereken desteğin beşte birini bile vermezken yurt dışından buğday ithal ediyor. Bu AK Parti’nin yönetişim aklı yerinde olsa bu işi yapmaz, hele hele ben Konya’ya gelmeden bir gün önce yapmaz. Daha dün 1 milyon ton mısır ithalatı için gümrük vergisini sıfırladılar. O parayı Konya’nın çiftçisine verecek olsalar yüzler gülecek. Ama şimdi bir tane yandaşın yüzü gülecek. Bu kadar adam aç gezecek, borcunu ödeyemeyecek. Yazıklar olsun.”
“UYGUN GÖRDÜĞÜNÜZ BİR CHP’LİYİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI YAPACAĞIZ”
“Bir de müsaadenizle Tayyip Bey güzel bir orta yapmış, o ortayı değerlendirmek lazım. Gerçekten Tayyip Erdoğan’ın etrafında konuşmalarına kim yardım ediyorsa, bu aklı kim verdiyse, böyle bir dostu varsa daha düşmana ihtiyaç yok. Dün çıkmış demiş ki, ‘Cumhuriyet Halk Partili belediyeler güya suyu ucuzlatacaktı, zam yapıyorlar.’ Niye? Normalde elektrik maliyeti ortada. Otomatikman enflasyon yüzde 80’ken gerçek enflasyon, suya mecburen zam yapıyor herkes. Demiş ki, ‘Bunlar suya zam yapıyorlar. En pahalı suyu bunlar satıyorlar.’ Dedim ki, ‘Allah aşkına şu Konya Büyükşehir’e bir bakın.’ Bir baktık, ne görelim? Konya Büyükşehir, suya zam yapma işini otomatiğe bağlamak için… Hakikaten yemin etse başı ağrımaz, zam yapmıyor. Çünkü şöyle bir karar almış: Üç ayda bir; su yılda dört kez kendi zamlanıyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı, zam yapmıyor. Karar almış, üç ayda bir su kendi kendine zamlanıyor. Peki, ‘Bakın Konya’da su ne kadar?’ dedim. Dediler ki, ‘32 lira.’ Manisa’da ne kadar? 20 lira. Manisa Büyükşehir, CHP’li; 20 lira. Konya Büyükşehir, AK Partili; 32 lira. Erdoğan da diyor ki ‘CHP’li belediyeler suyu pahalıya satıyor.’ Konyalılar Tayyip Bey’in adayına bir yıl önce oy verdiniz, 32 lira su. Manisalılar benim adaya oy verdi, 20 lira su. Bir dahaki sefere sizi de bekleriz Konyalılar, sizi de bekleriz. Bir de ayıptır söylemesi Manisa’da suyun ilk iki tonu da 1 lira. Ayrıca fakir, fukara, garibanın insani kullanım ihtiyacı, insanı ihtiyaçlar için gereken sudan hiç para almayacaktı. Sayıştay ceza yazıyormuş, tenkit yazıyor diye; 1 lira. Manisa’da su 20 lira, Konya Büyükşehir’de 32 lira. Peki ben bunu buraya anlatmaya mı geldim? Yok, bunu inşallah bir dahaki yerel seçimde anlatacağız. Uygun gördüğünüz bir CHP’liyi Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yapacağız.”
“MESNEVİ İLE SESLENİYORUM: ‘SIRAN GELİNCE GİDECEKSİN, YERİNE BAŞKASI GEÇECEK’”
“Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Ben Konya’ya geldim, 100 binlerle buluştuk. ‘Dolmaz’ denilen meydan doldu, büyük bir ev sahipliği oldu. Ömrümüz boyunca unutmayacağımız bir günün sonunda Konya’dan büyük umutlarla, adayımıza selamlarla; adalete olan inancımız, mahkemelerde tükenirken Konya meydanında yeniden yeşererek, geleceğe umutla bakarak ayrılıyoruz. Erdoğan’a, ‘Ben karşıma kim aday olursa telef ederim’ diye meydan okuyan, kendini ele veren, ihbar eden, bugüne kadar yaptığı suçu itiraf eden Erdoğan’a Mevlana’nın Mesnevisi ile sesleniyorum: ‘Ey varlığa ve ikbale erişen kişi, aklını başına al da bu gelen kuvvetin, kudretin geçici olduğunu bil. Zenginliğine ve bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın. Sıran gelince gideceksin. Yerine başkası geçecek.’ Mevlana’yı okuyana, Mesnevi’yi okuyana, okumak yetmez anlayana daha ne anlatsın Mevlana? Bir daha okuyorum, Erdoğan’a okuyorum… Allah akıl fikir vere de Akın Gürlek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Mevlana’ya soruşturma başlatmaya Tayyip Erdoğan’a karşı bir başka adayı destekleme suçundan. Mevlana bütün fanilere fani olduğunu, gelip geçici olduğunu, günü gelince gidileceğini, yerine başkasının geleceğini söylüyor. İmza kampanyasında imzaları atanları bir göreyim, ellerini göreyim. Her birinizin o ellerinin bir görevi var. Birer imza föyü alacağız. Konunun, komşunun kapısını çalacağız. En az 25 tane. Ama Genel Başkan olarak talebimdir, kırmazsınız inşallah. Dört sayfa; 100 tane benim için imza toplayacaksınız. Söz mü? İlçe başkanlıkları, il başkanlıkları. AVM önleri, kent meydanlarında imza topluyoruz. İnternetten yazdırmak, mail atmak, fotoğraf çekmek mümkün. İmza kampanyasına dahil olmak için CHP’li olmaya ya da Ekrem İmamoğlu’na oy vermeye karar vermiş olmaya da gerek yok. Bu kampanya İmamoğlu’na özgürlük, hakkın yerine gelmesi, ayrıca içerideki siyasi tutsakların çıkıp bir an önce seçim sandığının önümüze gelmesi için bir kampanyadır. Şu ana kadar imzada hedeflediğimiz sayının neredeyse yarısına ulaştık, 13 milyon 700 bin imzaya ulaştık. Emin adımlarla yürüyoruz. Başta yaptık, tekrar edelim: Ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Hepinizi yürekten tebrik ediyorum. İyi ki varsınız. Konya’nın cesur insanlarına, adil insanlarına, Konya’nın bütün demokratlarına, burada bizi yalnız bırakmayan tüm siyasi partilere, sosyal demokratlara, muhafazakar demokratlara, milliyetçi demokratlara, liberal demokratlara, sosyalist demokratlara, Kürt demokratlara, her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Elbette biliyoruz ki kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”